Bodyworlds

Şu anda hiç anlamadığım ve berbat ingilizcesi yüzünden anlamaya hevesimin de kaçtığı şu temel finans ve muhasebe dersinde fark ettim de - ne çok eğlenceli ya da şaşırtıcı olaylar geçiyor başımdan da birilerini rencide etmemek ya da rezil etmemek için iyi bi kız olup yazmıyorum, sadece yakın arkadaşlarımla paylaşıp bi sürü blog malzemesinden taviz veriyorum ahh ah yazık.

Aa - durun ya hoca dedi ki, I thinks its enough for you today, for undergraduate student it take 2 weeks this subject. Adamcağız vicdana geldi, lisans öğrencilerine 2 haftada işlediğini bize 1 günde verdiğini bilmek içimi rhatlattı - demek ben aptal diilim hehe ;)

Neyse finansı bırakıp anatomiye geçelim, ben bugün bi sergiye gittim. Hayatımda verdiğim en anlamlı 25 TL oldu.

Türlü türlü cesetlerin bulunduğu Bodyworlds'den bahsediyorum, hani şu 16 Aralık'ta biten, hani yüksek ihtimalle kaçırdığınız. Heh, işte çalışmamanın faydaları, ben aylarca avanaklık yapıp bu sergiye gitmeyi erteleyebilir ve son haftada alelade bi saatimi buna ayırabilirim. Ama siz, sanmıyorum..

Yüksek ihtimalle bu cesetlerin tanıtım amaçlı fotolarıyla gazetelerde, internette vs karşılaşmışsınızdır. Pekii, bununla karşılaştınız mı???



Şekil 1A: Derisi Soyulmuş Zürafa

Sadece insan değil, zürafa ve at cesetlerini de inceleme imkanımız oldu. Üstelik bir de yarmışlar, hayvancağızları, kalbini, kaslarını, dilini, boğazını, ciğerini hatta üreme organını bile bütün çarpıcı açıklığıyla görüyorsunuz.

Plastination tekniğini geliştirme fikrine 1977'de varan Alman anatomist Gunter Von Hagens bu sergiyi ilk defa 1995'te Japonya'da vermiş. Oldukça meşakkatli ve uzun bir sürede bu ölü cesetlerin derilerini yüzüp, duruş verdirtiyorlar. Mesela at 3 yıl sürmüş. Derisi yüzülmüş olmasına rağmen gördüğüm en heybetli attı. Atın kuyruğunun kıllarını bırakmışlar, yemin ederim sokakta gördüğüm bazı kadınların saçlarından daha güzeldi o kuyruk. Zürafa için aynı şeyi söyleyemeyeceğim :) Sonuç olarak bu muhterem bilim adamı, bilime ve tıp öğrencilerine en büyük armağını vermiş bulunuyor zira aynı parmak izlerimiz gibi, bir beden asla ötekine tam anlamıyla benzemiyor.

Hadi size iğreneceğiniz başka bir foto daha yükleyeyim..


The Skin Man!
Evet, bu adamın eline tutuşturdukları deriye benzer bir plastik parçası değil, adamın gerçek derisi. Üstünde tüyleri bile duruodu. Topukları ayrı bi midemi bulandırdı..

Sigara içen ve içmeyen akciğerin farkının dışında, lösemi hastalığından şişmiş dalak nasıl olur, yağlanmış ya da siroz olmuş karaciğer neye benzer görme fırsatım da oldu. Açıkcası bütün sergiyi 'annecim, annecim' diyerek geçirdim.

Sonuç olarak akşam bayık finans dersime yetişmeyecek olmasaydım 1 değil en az 2 saat harcardım içerde, üşengeçliklerini bir kenara atıp, bitmeden gelen insanlar dolu olan sergide ağırlıklı olarak tıp öğrencilerinin olduğunu gözlemledim. İnce ince dilimlenmiş beyinlere bakıp bölgelerin isimlerini hatırlamaya çalışıyorlar ya da sadece damarlardan ibaret insan, tavşan, kuş, horozu inceleyip kardiovasküler sistemine benim bakamadığım bir gözle bakıyorlardı. Sergiyi anlatan dinleme cihazını benimle bir süre paylaşan bakımlı orta yaşlı cumhuriyet teyzesi ve eşine de ayrıca teşekkür etmek isterdim. Muhtemelen bu topluluk sergiye gitmeyi sürekli ertelediğinden bugün çoğunluk olarak bir araya geldik ve bir türk-bilim toplumumun neye benzeyeceğini görmekten de ayrıca mutluluk duydum. O kadar nezih ve kaliteli insan vardı ki içerde.. Bir tane de baş örtülü bir kızcağız vardı, inanın onu da bağrıma basmak istedim kalkıp geldiği için. Olayı tekrar politikaya çevirmek istemiyorum ama inancı ne olursa olsun, temiz bilinçlerin olduğu bir bilim toplumunda yaşamayı gerçekten çoook arzu ederdim, çook.

Gunter Bey'e teşekkür eder, nice beden bağışları dilerim.

Read More

dertleri sıraladım

Dün gece geldiler işte, bir paranoyaklaştım bir paranoyaklaştım, dünyanın bütün felaketleri beni kapıda bekliyormuş gibi. Çatliciim ama ortadan ikiye, sanıyorum ki sanki ya arabada bi kaza yapcam, ya deprem olacak birilerine bişey olacak, ya uçakta bir arıza çıkacak bi problem olacak, ya eve hırsız girecek, ya sokakta bi manyağa denk gelicem çıkarcak saplayacak bıçağı, töbe töbe bir korktum bir korktum!

Tabi sabaha hiç bişeyim kalmadı. Ama sabahı sabah ettim yani, ne bu haller ben anlamadım pek. Sonra dedim en iyisi ben bir liste yapayım.. Türk milletine bu ülkede yaşanmasını zor kılan unsurları bi yazıya dökeyim. Hani huzur içersinde yaşamak denen olaya ne kadar uzağız bi bakalım? kafama göre yazıyorum..

*Hastalık
*Kaza - her türlü kaza
(İş kazaları
Trafik kazaları
Ev kazaları)
*Yangın
*Deprem
*Sel
*Kuraklık
*Orman yangınları
*Sokak hayvanları
*Saldırgan olmayan sokak hayvanlarının canını yakannn.. uzaylılar. onları bu dünyadan aforoz etmeye karar verdik bi arkadaşımla. nese, bu konuda tecrübemiz acı ve taze.
*Kaybolan bitki örtüsü
*Kaybolan iklimler. ilkbahar'ı rahmetle anıyoruz.
*Kirletilen denizler, boğazlar
*Değeri bilinmeyen arkeolojik kazılar ve çalışmalar
*Hırsızlık
*Kimyasal madde müptelaları
*Terör bölgesinde askerlik
*Terör bölgesinde yaşam
*Terör bölgesinde dağ, taş, karı aşıp, eli silahlı insanları atlatıp okula gitmek
*Terör - yurt genelinde ihtimalli olan
*Nükleer riskler ( Çernobil gibi) http://www.rizepazar.com/Kanser-arastirma-heyeti-Pazarda-01585.html
*Nükleer füze kalkanları - bu da Güneydoğu ve Doğu Anadolu'da yaşayan kişiler için özellikle yeni bir unsur
*Radyasyon
*Hormonlu yiyecekler
*Borçlar
(Bireysel borçlar ve
Devlet Borçları) IMF ve Dünya Bankasını katsam mı acaba işin içine?
*Ekonomi ve her unsuru
*IMKB
*Şirket yönetimleri ve personelinin hayatını satın alan anlayışları.
*KDV - ÖTV - OGS/KGS (içime dert valla, nereye yatırılıyor bu kadar vergi?)
*Siyaset ve devlet (çook geniş..)
*Halk
*Sınıflar arası uçurum
*Sınıfların sınıf içi dertleri
*İşsizlik
*Açlık
*Evsizlik
*Toplu taşıma
*Trafik
*Çok ama çok çirkin ve düzensiz şehirleşme. hani, çok yakışıksız, çok - çok berbat yani. hayır.
*Kötü şarkılar
*Kötü programlar
*Kötü diziler
*Kötü kuaförler - bu 4'ü bence hayatı hakkaten daha az yaşanılabilir kılıyor
*Ahlâk anlayışımız - başını örtmeyen kadın perdesiz ev gibi ya satılık ya kiralıktır?? WTF?
*Kadınlar
*Kadınları ne sananlar!?
*Kadına şiddet
*Namus ve kan davaları
*Çocuğa şiddet
*Ruh sağlığı ciddi derecede bozuk milyonlarca insanımız! psikopatından tut sapığına dek.
*Kaza kurşunları
*Milli eğitim - tüm yaş gruplarına ve boş mezun kafalara (sanki ben çok farklıyım! - ama içime dert sonuçta)
*Polisten de memnuniyetsiz insanlar var, dolayısıyla Polis
*Asker
*Jandarma, herkesi ele almak lazım
*Ağalık ve nasıl var olduğunu, yaşadığını ve yaşatıldığını anlamadığım gücü.
*Uyuşturucu alımı, satımı, kaçakçılığı
*Silah alımı, satımı, kaçakçılığı
*Kadın alımı, satımı, kaçakçılığı
*Çocuk alımı, satımı, kaçakçılığı
*Sokak çocukları
*Mafyaların her türlüsü (nesine özeniosunuz bu basiretsiz, içi çürümüş insanların? ha italyan, ha rus, ha türk, hani nasıl oluştuklarını anlıyorum ama bu hayata özenen tüm dünya insanları!?)
(hea tabi, evet dünyayı değiştirmek istiyorum. öle ne idüğü belirsiz bir inancım var, yes sir. ofkors)
*İngilizce tükkan isimleri vb.
*İngilizce yayın yapan türk radyoları - hasta oluyorum bunlara, leşşş
*Sözde düşünce özgürlüğü
*Sözde objektifmeyda.com
*Otoparklar! hem ücretleri hem korkunçlar yaa
*Aşırı güzel ayakkabılar ve kıyafetler ve mücevherler ve cüzdanlar ve çantalar ve evler ve arabalar. İnsanlar bunlara erişmek için neler yapıyor, hepimiz biliyoruz.
*Türkiye'de gerçekten çok nadir bulunan, hem zeki, hem yakışıklı, hem yaşamaktan anlayan,hem eğitimli, hem açık görüşlü,hem edepli komplekssiz genç adamlar. O kadar azlar ki kendilerinin elmas değerinde olduklarını bir çoğu biliolar ve çok gereksiz ama önemli hatalar yapabiliyorlar. yazık, ziyan. El mahkum, yabancılara yöneliyoruz; onlar kendilerini elmas sanmıyolar, centilmen onlar. türkçe bilmio olmalarına çok yazık tabi..
*Gürültü
*Ayrımcılık
*Torpil
*Kirayı atlamışım
*a, evet. Para tabi. Hell yea, monneeey!


Aklıma şimdilik bu kadar geliyor, bu yüksek ihtimalle sürekli güncellenecek bi yazı oldu di mi? Bazı konuların açılması dahilinde bu bir liste olmaktan çıkacaktır, hiç gerek yok açmayalım. Ama atladığım bişey varsa herhalde belirtirsiniz? Artık kim okuyorsa benim bu yeni bulduğum iç dökme yöntemimi..

Sabahı 3 ettim. Insomnia dinleyelim Faithless'tan en iyisi.

Read More

Atatürk 1938'de değil 2010'da öldü.

"İki Mustafa Kemal vardır: biri ben, et ve kemik, geçici Mustafa Kemal... ikinci Mustafa Kemal, onu 'ben' kelimesiyle ifade edemem; o, ben değil bizdir! O, memleketin her köşesinde yeni fikir, yeni hayat ve büyük ülkü için uğraşan aydın ve savaşçı topluluktur. Ben onların rüyasını temsil ediyorum. Benim teşebbüslerim, onların özlemini çektikleri şeyleri tatmin içindir. O Mustafa Kemal sizsiniz, hepinizsiniz. Geçici olmayan, yaşaması ve başarılı olması gereken Mustafa Kemal odur!"

- Yaşaması gereken Mustafa Kemal o'dur demiş. Evet Mustafa Kemal bu yüzden 2010'da öldü. Bu adam bize bir karakter, bir amaç ve saygın bir duruş verdi. Bize tek düşen bu nimetlere alt tarafı sahip çıkmaktı, devamını getirmekti. - Bu kadar!

Biz naptık?

* başlasın eleştirilerim..

1. Entellektüel gözükeceğim diye insanlık haklarını dünyanın tamamından önce bu adam sayesinde kazanmış olan bir çok kadın 2010 yılında artık tüm özgüveniyle bu adama diktatör ve faşist demekten çekinmiyor. Bu adam olmasaydı hayvan yerine konulcaktınız. Bana verecek bir çok cevabınız var, ben diyorum ki Mustafa Kemal'i siz öldürdünüz.

2. Heheey! Andımız kaldırıldı!! Heheey İstiklâl Marşı kaldırıldı! Milli bütünlüğün manevi değerinin can çekiştiği 2010'da kaldırıldı. Küçücük çocuklar etnik ne demek bilmezlerken siz etnik ayrımcılığı kanlarına işlemek amacındasınız. Büyüyünce bu çocuklar saldırganlaşır mı, hırslarından tehlikeli olurlar mı, futbol takımı tuttukları gibi satırlarla etnik kökenlerine sahip çıkmaya kalkışırlar mı, özünde acizliğinden güç bulan ama toplumda korkulması gereken yeni bir topluluğa dönüşürler mi!? Hayırsa, ben deliyim. Evetse - ben diyorum ki Mustafa Kemal'i siz öldürdünüz.

3. En ağır eleştirilerim ise kendisini en Atatürkçü ve Cumhuriyetçi olarak tanımlayan kepaze kurum ve bireylere. Ne farkınız var zannediyorsunuz karşı taraftan? Onlar kadar çalışıyor musunuz bile? TGB-yi hariç tutuyorum bu eleştirilerden. Ama geri kalanınız, korkak gazeteleriniz, korkak liderleriniz, korkak oy verenleriniz, korkak koruyucularınız, hepinizin düşman dediklerinizle aynı eksende döndüğünü görmüyor muyum sanıyorsunuz? Protokol seviyesine ulaşmalarından ötürü bir zamanlar saygı duyduğumuz bütün popüler isimlerin acizliği gözlerimin önünden gitmiyor. Aklımdan çıkaramıyorum, utanıyorum sizden. Ayrıca, 40 yıldır koca bir milletin verdiği 'Hükümet' ismini hüküm etmekten çok hüküm edilmek için kullananları unutmamak lazım. 40 yıldır sürdürdüğünüz dış politika gereği sizin isminiz artık 'Hükümedil' olsun. Sinirlenip, çok biliyorsun sen, bu mertebelere eriş de sen ne yapardın görelim deseniz - diyemezsiniz de. Ya gelirsem ne yapcaksınız?? Ya deli kuvveti, Türk imanı ve gücü benim küçücük yüreğimde sizinkinden daha kudretliyse ne halt yiyeceksiniz? ... Ben diyorum ki Mustafa Kemal'i siz öldürdünüz.

4. Sonuncu olarak halk olarak biz. Sultanahmet Parkındaki cahil işsiz adamdan, Nakkaştepe'de herkese yukardan bakan adama. Otobüse itiş kakış binen canından bezmiş mp3'ünden müzik dinleyen üniversiteli 22 yaşındaki kızdan, İstinye Park'ta 4000 euroya çanta alan lise mezunu 22 yaşındaki kıza. Çeşitli partilerin gençlik kollarında faşistçe bağırıp çağıran adamdan, işine gücüne gidip gelen bitkin ve sessiz apolitik adama kadar. Senin ne farkın var derseniz ben hepimizin arasındaki farktan çok aynı olduğunuz noktaya yoğunlaşmayı becerebiliyorum, o da şudur;

hiç birimizin bir garantisi yok.

Ne politikacıların, ne askerlerin, ne halkın. Hiçbirimizin bir garantisi yok.
Ne benim yarınımın bi garantisi var, ne de bütün çabalarına rağmen senin.
Hayal mi kuruyorum? Peki, ben abartıyorum. Ancak önlem almıyorsan, bil ki Mustafa Kemal'i sen öldürdün. Kendini sen öldürdün.

Read More

Sorumluluk almamaca ve sonuçlarına katlanmaca.




Oyunumuzun adı bu.


1982 – 2000’li yıllar arasında doğmuş Y Jenerasyonunun en büyük eğlencesi ve sıkıntısı.


Amacımız.. yok.


Derdimiz.. eeeh işte var. O da ne kadar az çaba göstererek ne kadar çok yayarım olsa gerek.


E, bi şekilde kurtarıyoruz da günü.

Bizden önceki jenerasyonların (baby-boomers & gen X) gerek siyasette, gerek bilimde, gerek günlük hayatta gelecek endişeleri için ne kadar çok çabaladıklarını inkar etmiyorum. Ancak bütün bu uğraşın sonucu görüyoruz ki hüsran. Ne dünyayı daha yaşanabilir bi hale getirdiniz, ne ölümcül hastalıklara bir çare bulabildiniz. Savaşlarınz soğuk ve psikolojik, aids ve kanser’i hala tedavi edemiyorsunuz (!?). Bireysel ve bölgesel çıkarlannız doğrultusunda yaptığınız yatırımlara ve uydurduğunuz yalanlara açıkcası kimse çok da bi anlam veremiyor.


Yani, çalışıp çabaladınız da ne oldu?


Daha net gösteren televizyonlarınız mı teknolojinin ne kadar ilerlediğinin kriteri?

Biz de yayarız madem öle. Rahat, sakin, tepkisiz.


Kendine ve hayatına bir çekidüzen verememiş oğullarınız ve kızlarınıza kızmayın. Tüketmek ve tüketmek ve yok etmek sizin onlara öğrettiğiniz en iyi ders.


Benim jenerasyonum şuursuz ve bilinçsiz yetişmiş olabilir, ama bunu siz istediniz. İnsanlar daha az düşünsünler diye 3G’lerinizle hayatımızın her saniyesine sokmaya çalıştığınız eğlence ve sosyalleşme kültürünün ürünleriyiz biz ve yarın öbür gün nine-dede olduğunuzda torunlarınızla bir şey paylaşamadan öleceksiniz diye çok üzülmeyin. (torun = gen z)


Para kazanmak uğruna toplumların üzerine attığınız duyarsızlık bombalarına sizin zavallı soyunuz da kurban gidecek,onlar da yozlaşacak, aptallaşacaak, bönleşeceeek.. :)






Ohhh canıma da değsin.

Read More

bana özgürlüğümü veren adam.






The Turkish Youth are the owner and guardian of the Reforms and the Republic. They are convinced to the necessity and correctness of these, more than anyone else. They have assimilated the Reforms and the form of the government. The instant they notice a slightest or greatest quirk, or an attitude, which would weaken those, they will not say:


“This country has its police, its gendarme, its justice organization”


With their hands, stones, sticks and arms, whatever available, they will defend their own creation.


The police will come, ignore the actual criminals, capture them as the guilty.


They will think;


“The police is not yet the police of the reforms and the republic”


but will never ask for mercy. The courts will prosecute them. They will think again:


“So, the justice organization needs to be improved, re-structured suitable to fit the regime”


They will be jailed. Although they will appeal by way of legal means, they will not bombard the premier and the congress with telegrams, asking for their mercy to be released, to have preferential treatment for having been innocent and not guilty.


They will say:

“I did the necessities of my beliefs and convictions. I am right in my interference and action. If I have ended up here unfairly, it is my responsibility to correct the causes and influences, which resulted in this injustice."



This is my understanding of the Turkish Young and the Turkish Youth.

Mustafa Kemal Atatürk

Read More

politika

Bıktım ben sizden. Kendinizi akıllı zannediyorsunuz. Ben kendi ufak hırslarımı zaman gelip de manasız bulabiliyorken, siz dünyayı değiştiriyorsunuz. İnsanların canını yakıyor, herkesi kasıp kavuruyor, hepimizi kahrediyorsunuz.



Kendinizi güçlü, bizi güçsüz; kendinizi bilge, bizi cahil kabul ediyorsunuz. Gülmek bile gelmiyor içimden zavallılığınıza.


Elde ettiğiniz, elde edeceğiniz ne varsa sonunda bu dünyada bırakıp, siz de geberip gidiyorsunuz, aynı bizim gibi. O kadar farksızsınız işte bizden.. Ölümden sonrası için de ayrıca gizli bi planınız olduğu ortaya çıkmadığı müddetçe sizin üstünlüğünüzü hiç birimiz kabul etmeyeceğiz. Hiç etmedik. Öyle yüzeysel ki amaçlarınız, ezikliğinizden yaratıcı olana eziyet çektiriyorsunuz, öldürüyorsunuz, yine de hıncınızı alamıyorsunuz. Acizliğiniz ortaya çıkmasın diye elinizden ne geliyorsa yapıyorsunuz.


Oysa biz görüyoruz. O ucuz tiyatro oyununuzu ekranlardan her gün seyrediyor, repliklerinizi gazetelerden her gün okuyoruz. Yıllardır usta tiyatrocular kendilerinden iyi oyuncuların kahpe dünyalarını dillendirdikçe onları susturuyorsunuz. Herkesi susturuyorsunuz. Öyle korkuyorsunuz kii.. Artık ilgimi size sarf etmek bana zaman kaybı olarak geliyor. Gülmek bile gelmiyor içimden zavallılığınıza.



Ne yaşadınız da kendinizden bu denli nefret ediyorsunuz, kim yetiştirdi sizi bilmiyorum. İnanın hiç de ilgilenmiyorum. Demek ne denli güçsüz iseniz, çirkinleşerek ancak hırslarınızla başa çıkıyorsunuz. Sizin gibi yaşamayı tercih etmeyen herkese içten içe özeniyorsunuz, ancak nefretiniz içinize sığmıyor, hıncınızı bu dünyada en ‘kaliteli!’ yaşanlar olarak kendinizi ilan edince alıyorsunuz. Yanılmıyorsunuz, hislerin – duyuların – dokunuşların güzelliğini bizler satın almadık; bunlar bedenlerimizde ve ruhlarımızda gizliydi, ücretsizler ama pahaları biçilemez. Bunlar kendi insanlığını keşfetmiş her insanın rahatlıkla elde edebileceği şeyler. Pek ‘lüks’ değiller, çok bir şey de ıspatlamıyorlar.. Hoş, sizin aşağılık yollarla elde ettiklerinizden çok daha fazlasını ıspatlıyorlar.. Düşününce tekrar bi tiksinme geldi sizden. Nefesleri bile sırf zehir sizin gibilerin..



Aslında kendiniz için en doğrusunu yapıyorsunuz. Ölün, öldürün; satın, satılın istediğiniz kadar. Bizim ömürlerimiz sizinkiler gibi çıkar üzerine kurulmadığından çilelidir. Bu sebepten yorgunuz ve son nefesimizi verirken bile bedenlerimiz sızlayacak sizin dünyaya kustuğunuz kahır yüzünden. Fakat o ömre bedel çok özel anılar edinebiliyoruz biz, şu sizin bir türlü yaşayamadıklarınızdan.. Onlara sahip çıkarak göçeceğiz. Bir arkadaşım demişti hayat güzel değildir idil, sadece güzel anlar vardır diye.. aynen öyle işte. Bu güzel söze ithafen.. herkese iyi geceler.

26/01/2010 02:27

Read More

nerede kalmıştık?

İçimden bir ses diyor ki, birilerinin korkma vakti gelmiştir. Birileri küçük ama çoğunluk bu dünyada. Birileri eziliyor. Hayatları artık haddinden fazla uzun süredir sıkıntı, tasa ve çaresizlik ile dolu. Birileri fazlasıyla güçsüz yerine konuluyor, birilerinin kendine güvenleri dibe batmış durumda ve içlerinde ıssız, sessiz ve saliselik isyanlar kopuyor. İnce ince demirden iplikler, bir mıknatıs olmadığı için gücün akışına kapılıp bir araya gelerek bir kaleye dönüşemiyorlar, kalbin derinliklerine gömülüyorlar, vicdanımıza batıyorlar, yüreğimize ağırlık oluyorlar ancak tek başlarına yeterli sebep olamıyorlar.

İşte bu yüzden ve sadece bu sebepten - birilerinin korkma vakti gelmiştir.

Read More

yeni başlangıçlar mı?

Yeni başlangıçlara inanmazdım, off meğer ne başlarmışım!?

Ay amann neye yarar abuk sabuk klişe laflar!! der, nefret ederdim zorla pozitif olmaya yönelten standart laflardan. Tepkisizce ve sessizce tüm nefretimi ve kinimi yedirirdim hep gülmeye yönlendiren aptal pollyannacılığa.
Aslında hala nefret ederim "bu sabah bir umut var içimdeeee" die çalan şarkıdan. Sabahlar umut dolu değildir, sadece hava güzelse, kuşlar cikcikliyorsa, duru bir ışık pencerenizden süzülüyorsa o sabah çok basitçe "güzel" bir sabahtır. Değeri bu şekilde, simplement, bilinebilir. Başına ne gelirse gelsin hayır bilen, canını kim yakarsa yaksın olsun diyen, bir şeyi çok istese de sesini yükseltip de haykırmayan, kendisine ve duygularına sahip çıkmayan pasif kaderciler size de çok tehlikeli görünmüyorlar mı? Bu sebepten, her ne kadar yeni başlangıçların birdenbire gelip çattığına bizzat yaşayarak şahit olsam da, pollyanna mı? asla.. Yalnız, yeni başlangıçlar söz konusu ise mutlaka birşeylerin sonunun gelmiş olması gerekir. Dolayısıyla mantıken, ekstrem bir pozitivism ile ilgisi-alakası olamaz, öyle değil mi? Son demek, bitirmek demek. Silmek demek. Son'un gelmesi için noktayı koyar, virgüllerin taaa nasını - der, bi güzel ani ve yürekten resti çok sağlam çeker - gidersiniz. Karakteriniz sağlam ise psikolojiniz sizi kendinize sahip çıkmaya öyle bir mecbur bırakır ki, kendinizden kaçamazsınız, kendinizi daha fazla kandıramazsınız. Sonra uzaklaşınca, size hiç mi hiç koymayan geçmişiniz ve tüm yaşadıklarınız- ve yüksek ihtimal daha fazlasını kazanmak üzere kaybettikleriniz, sizi şöyle bir gülümsetir. Kendinizi ilkokula ilk defa başlıyormuş gibi hissedersiniz ancaak üniversitede öğrendikleriniz sizinledir bu sefer.. İşte taze başlangıçları, yeni sayfalar açmayı ben böyle tecrübe ettim. Yüreğime zaman içerisinde yüzsüzce binmiş ağırlıkları bi hışımla attım,sanki artık daha özgürüm. Kendimi inanılmaz olumlu, ancak sakin hatta dingin hissediyorum ve biliyorum ki ben artık daha çok kendim gibiyim. Süperim lean.

Read More
 

©2009idilita | by TNB